Yaşam bu... İniş ve çıkışlarla, mutluluk ve acılarla dolu. Ama hep söyleriz ya, tüm güçlüklerine rağmen yaşamak güzel şey. Hele bir de aldığımız nefesin ne kadar kutsal olduğunun, içtiğimiz suyun bize hayat verdiğinin farkına varmışsak yaşamak daha bir anlam kazanır. O zaman şükrederiz farkında olduğumuz tüm güzellikleri bize verdiği için tanrıya ve hayata sıkıca sarılırız.
Ve kadınlar! Onlar için yaşam daha bir anlamlıdır. Bana göre kadınlar hayatı farklı konumlarıyla, farklı yoğunluklarda yaşıyorlar. Çünkü onlar erkeklere oranla daha duygusal yaratılmışlardır. Kadınlar annedir, eştir, sevgilidir, arkadaştır, evlattır ve çalışan insandır. Toplum ondan bu vasıflara uymasını bekler. O da çoğunlukla, kendini bu uyuma adamış olarak yaşar.
Yaşama sıkıca sarılır, çünkü annedir. Yavrusunu en iyi şekilde yetiştirmek, tehlikelerden korumak, onu hayata hazırlamak için yaşamak zorundadır. Yemez yedirir, giymez giydirir. Onu dünyaya getirmek için pek çok zorluğu çeken anne, büyütünceye kadar da sürekli kendinden verir. Çocuğunu küçücük bir çöpten bile sakınır, her şeyin en iyisini onun için yapmaya çalışır.
Yaşama sıkıca tutunur, çünkü eştir. Erkeğini mutlu etmek, evini çekip çevirmek, sosyal hayatta ise eşinin yanında mükemmel kadın görünümünü sergilemek zorundadır. Yeri geldiğinde eşine annelik yapmak, yeri geldiğinde iyi bir arkadaş olmak mecburiyetinde olan kadın, eşini çok yönlü olarak memnun etmelidir ki, onu elinde tutabilsin.
Yaşama sıkıca sarılır, çünkü sevgilidir. Hayallerini süsleyen, aşkı ve tutkuyu yaşadığı erkeği bulmuştur. Yaşanacak tüm güzelliklere umut bağlamıştır. Ayakları yerden kesilmiş, bulutlar üzerindeymiş gibi hissettiği bir sürece girmiştir. Sevgilisine sevgisini göstermek, onun için çarpan yüreğinin hep sevgilisine ait olduğunu anlatabilmek için yaşama sıkı sıkı sarılır. Hayat artık onun için farklı bir anlam taşır.
Yaşama sıkıca tutunur, çünkü o arkadaştır, dosttur. Kadın, erkek hiç fark etmez o arkadaşının dert ortağıdır. Çok sevdiği dostlarıyla her şeyini paylaşır. En güç zamanlarında yanlarında olur. Dostlarıyla sevgisini, bilgisini, imkanlarını ve parasını bile paylaşır. Arkadaşlarına yardım etmek, destek olmak için elinden ne gelirse yapar.
Yaşama sıkıca sarılır, çünkü evlattır. Anne ve babası onu büyütmüş, hayata hazırlamış ve sevgisini vermiştir. Onu küçücük bir bebekken, özverilerle büyütüp bir yetişkin olarak topluma kazandırmışlardır. O da şimdi anne ve babasına iyi bir evlat olmak, onlara maddi manevi destek vermek, mutluluk ve hüzünlerini paylaşmak için yaşamak zorundadır. Belki de onlara bakmak hatta yanına almak zorundadır. Bu yüzden ayakları yere sağlam basan bir kadın olması gerekmektedir.
Yaşama sıkıca sarılır, çünkü çalışan kadındır. İş hayatında erkek üstünlüğünün hakim olduğu düzende, “ben yaptığım işle varım” demek için savaş vermelidir. Girdiği savaşın sonundaysa başarısını kanıtlamak, tuttuğunu koparmak zorundadır. Üstelik iş hayatındaki rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için yalnız erkeklere karşı değil, hemcinslerine karşı da savaşmak zorundadır. Kazandığı parayla hem ihtiyaçlarını gidermek hem de aile bütçesine katkıda bulunmak için yaşama sıkıca tutunmak zorundadır.
Yaşama bir başka sarılır, çünkü toplum ondan ahlaklı, namuslu, başarılı ve güvenilir olmasını beklemektedir. Evet, ait olduğu toplumun da kadından beklentileri büyüktür. Her şeyden önce iyi bir evlat, iyi bir eş ve iyi bir anne olmasını bekler. Toplum asla hata kabul etmez, anında yargılar. Bazen de yargısız infaz yapabilir. Kadın hiçbir zaman dilediğince özgür olamaz.
“Ben hayatımı istediğim gibi özgürce yaşarım, kimseden korkum yok.” diyen kadınlar bile gün gelir, hiç tahmin edemeyecekleri bir bedel öderler.
Tüm bu beklentilere cevap verebilmek için kadınlar yaşama sanatını çok erken yaşlardan itibaren öğrenmeye başlarlar. Hayatta sağlam durabilmek için bunu yapmak zorundalar. O yüzdendir ki kadınlar bilinçli, eğitimli ve güçlü olmalılar. Zaten erkeğe oranla daha dayanıklı yaratılmışlardır. Narin ve zarif olmanın yanında yeri geldiğinde büyük güçlüklere sonuna kadar dayanabilirler.
İşte bu nedenlerle kadınlar için yaşam biraz daha anlamlı ve farklıdır. Sizce de öyle değil mi?


Şadan HERGÜNER