Translate

HER ŞEYE RAĞMEN HAYAT GÜZELDİR

Şu anda hayatın neresindesiniz? En kolay yerinde mi, en zor yerinde misiniz? Sizi bilemiyorum ama ben yine zor bir noktadayım. Eskiden olsa üzülürdüm. “Hep beni buluyor bu terslikler, ne zaman her şey yolunda gidecek, bıktım artık” derdim. Ama zaman ve yaşam deneyimi öyle bir şey ki insanı farkında olmadan eğitiyor. Bir bakıyorsun, yaşama bakış açın değişmiş. İşte ben şimdi bu noktadayım. Hayatın beni eğittiğinin farkındayım. O yüzden şu aralar yaşayacağım güçlüklerden korkmuyorum.
Yaşadığım çok zor süreçlerin ardından yaklaşık bir yıldır hayatımda her şey yolunda gidiyordu. Sorunlar yok denecek kadar azdı. Kafam rahattı. Çektiğim sıkıntıların bir kısmını iyice unutmuştum. Bu arada unuttuğum bir şey daha vardı. Hayatın aynı çizgide gitmediği. Gerçi bilmediğim bir durum değildi. Sadece zor günlerin ardından rahatlamış olmak iyi gelmiş, bu gerçeği bana unutturmuştu.
Her nedense hayatımdaki güç zamanlar, rahat zamanlarımdan fazla oldu. Galiba benim yaşam sınavlarım biraz zor. Ben hayatın birçok sınavla dolu olduğuna inananlardanım. Kimi hayatlar kolay kimi hayatlar zor sınavlarla doludur. Ve şuna inanırım. Güç sınavlarla baş edip, üstesinden gelenlerin ruhu daha iyi olgunlaşır. Ben bu gruba girenlerdenim. Üst üste yaşadığım güçlükler beni erken olgunlaştırdı. Şu anda bulunduğum noktada, yaşama bambaşka bir gözle bakıyorum. Biliyorum ki sürekli mutlu olmak ya da sürekli mutsuz olmak mümkün değil.
Hayatın tek düze olduğunu düşünsenize… Keyifli olur muydu dersiniz? Asla olmazdı. Sürekli mutlu yaşadığınızı düşünün. Bir süre sonra sıkılmaz mıydınız? Değişiklik aramaz mıydınız? Mutsuzluğu bilmeseydik, mutluluğun değerini nasıl anlardık? Veya tam tersini düşünün. Devamlı mutsuz olduğunuzu. O zaman yaşama sıkıca sarılabilir miydiniz? İçinizde, yakında bir şeylerin değişebileceği umudu olmasaydı yaşamaya devam edebilir miydiniz? Edemezdiniz.
Bence hayatı yaşanır ve değerli kılan, iniş ve çıkışlarıdır. İnişi yaşamadan, çıkışın kıymetini bilemeyiz. Uzun süre aynı çizgide devam eden hayat bile sıkıcıdır. İçinde heyecan olamadan, kaybetmenin korkusu, kazanmanın sevinci olmadan yaşanan hayat keyif vermez. Sürekli kazanarak yaşarsanız, kazandığınızın değerini bilemezsiniz. Ancak kazandığınızı kaybettiğinizde onun ne kadar değerli olduğunu öğrenirsiniz.
Mesela, aşık olursunuz, deliler gibi seversiniz, size göre her şey yolunda giderken bir bakarsınız sevdiğiniz elinizden gitmiş. İlişki bitmiş, onu kaybetmişsiniz. Gitme nedeni de zamanında ona gereken değeri vermemiş olmanız, onu tam anlayamamış olmanız. Şimdi farkına varırsınız aslında onun sizin için ne kadar değerli olduğunu ama iş işten geçmiştir. Sevdiğinizi kaybetmişsinizdir. Yani önce kazanmış, sonra kaybetmişsinizdir. Burada önemli olan yaşadığınızdan ders alabilmektir. O dersi almışsanız eğer, ruhunuz bir parça daha olgunlaşacaktır.
Gelelim hayatın parasal boyutuna. İşte orda iş biraz değişiyor. Gerçi akıllıca yapılan seçimler sonucunda para kazanmak mümkün ama bazı insanlar yaşam şartları nedeniyle hep darlık içinde olurlar. Bazıları da önceden oluşan şartlar gereği hep bolluk içinde olurlar. Bu konuda hayat insanlara farklı davranır. Ama elinizde olan tüm paranızı kaybetme ya da paranız yokken, paraya kavuşma olasılığı hep vardır. Bu da hayatı tek düze olmaktan kurtarır. Para konusunda da kaybetmenin korkusunu, kazanmanın sevincini her an yaşayabilirsiniz.
Anlatmaya çalıştığım şey, hayatın sürekli değişken olması. Bu durumun hayatı yaşanılır kılması. Onun iniş ve çıkışlarının sürekli yaşanacak olması. O nedenle şu anda bulunduğum zor noktadan çok korkmuyorum. Yine üzülmeye başladım, canım sıkılıyor, hatta sağlığım bile bozuluyor ama ben bunlara o kadar alıştım ki. Sanki hayatımın olmazsa olmazları gibi geliyor bana.


Yazımın başında belirttiğim gibi eskiden olsa hayıflanır, kendi kendime söylenirdim. “Niye benim başıma geliyor bunlar, hep mi kendini bilmezler beni bulur, canımı yakar?” diye.
“İyilik yaptığım insanlardan kötülük görmek benim kaderim mi?” derdim. Oysa şimdi biliyorum ki bunlar benim ruhumu olgunlaştıran sınavlarım. Yoksa nasıl anlayacağım mutlu ve rahat olduğum süreçlerin değerini? Ya da ben rahat ve huzur içindeyken, nasıl tahmin edeceğim zorluklar içinde yaşayan insanların ne durumda olduğunu? Sonra şu gerçeği de öğrendim. İyilik yaptığımız insanlardan kötülük görmemizin doğal olduğunu. İyiliği sindiremeyen insanların, ona bu yardımı yapan kişiyi kıskandığını, onun yanında kendini küçük gördüğünü ve karşılığında kötülük yapabildiğini. Fakat ben iyilik yapmaya devam ediyorum. Çünkü iyiliği insanlar için değil, hayat için yapıyorum. Biliyorum ki yaptığım her iyilik bana hayat tarafından farklı bir ortamda geri döndürülecektir.
Şimdilerde başım darda. Düzenimi hatta hayatımın akışını bir kez daha değiştireceğim belki de. Ama olsun ben nasıl olsa hayata yeniden başlamaya alışığım. Kaç kez sıfırdan başladım. Çalıştım, çabaladım ve yeniden en üstlere çıktım. Hayat bu, bazen çok kolay bazen çok zor. Yine beni biraz hırpalayacak, canımı acıtacak, moralimi bozacak fakat asla umudumu yok etmeyecek. Çünkü hayat içimizden umudumuzu alırsa işte o zaman yaşayamayız.
Hayata teşekkür ediyorum beni eğittiği için. Farkında olmamı sağladığı için. Yaşattığı güzellikler ve zorluklarla beni mutlu ettiği için. Her güçlüğün yanında bir kolaylık verdiği için. Her olumsuz deneyimden, olumlu yanı bulup çıkarmayı öğrettiği için. Yalnız kendim için değil başkaları için de yaşamam gerektiğini anlamamı sağladığı için. Yaşamak da bu değil mi zaten?
Tüm güçlüklerine rağmen yaşamak, nefes almak, hayatı iliklerinizde hissetmek çok güzel şey.

ŞADAN HERGÜNER
Sevgili Okurlarım, bugün size damla Sakızı ile ilgili bilgiler vermek istiyorum. Doğadan gelen şifa konusunda önemli bir yeri var damla sakızının. Bu konuda internetten yaptığım araştırmaya dayalı olarak aşağıdaki bilgileri derledim. Umarım ihtiyacı olanlar için faydalı olur.

Damla sakızı, oldukça şifalı bir bitki. Pek çok derde deva olan damla sakızı, aynı zamanda tatlılarda ve muhallebilerde kullanılan bir baharat. Damla sakızının faydalarını kısaca sayacak olursak;

*Mide hastalıklarına iyi gelir.
* Kısırlık için etkilidir.
* Bronşları ve nefesi açar, astıma iyi gelir.
* Diş problemlerinin tedavisinde faydalıdır.
* Antiseptik özelliği sayesinde ağız hijyeni sağlar.
* Dişleri korur.

Astım ve Bronşit İçin, Kullanım Şekli

50 gr damla sakızı buzlukta bir süre dondurulur. Dondurulmuş olan damla sakızı, dövüldükten sonra bir kavanoza konur. Damla sakızının üzerine, 4 parmağı aşacak şekilde saf zeytinyağı döküldükten sonra, kapağı kapatılarak, 8 gün bekletilir. 9. gün kullanıma hazır olan damla sakızı ve zeytinyağı karışımı, çocuklara günde bir tatlı kaşığı, büyüklere ise bir yemek kaşığı verilir.

1-Akciğer rahatsızlıkları, Astım, Bronşit vb. rahatsızlıklarda:
A- Şeker hastalığı olanlar: 50 g Doğal Damla sakızı metal havanda ezilir ve
1 İt Sızma zeytinyağına katılır. Bir hafta bekletildikten sonra elde edilen karışım
her sabah iyice karıştırıldıktan sonra, aç karnına bir çorba kaşığı içilir.
B- Şeker hastalığı olmayanlar ve çocuklar: 20 g Doğal Damla Sakızı metal
havanda ezilir ve 850 gr çam veya kestane balına katılır. Bir hafta bekletildikten
sonra elde edilen karışım her sabah iyice karıştırıldıktan sonra aç karnına üç tatlı kaşığı yenilir.
2- Kolesterol, Kalp ve Damar rahatsızlıklarında:
20 g Damla sakızı 200 ml'lik bir su bardağına konulur ve üzerine su ilave edilir. Hazırlanan karışımın yalnız suyu sabah içilir ve içilen su eklenir. Akşam tekrar su içilir ve tamamlanır. Bu işlem bardaktaki damla sakızı eriyinceye kadar devam eder.
3- Gastrit, Ülser, vb. Mide rahatsızlıklarında:
Doğal Damla Sakızlı Macundan her sabah aç karnına bir çorba kaşığı ağızda eriterek kullanıldığında gastrit ve ülser gibi rahatsızlıkların tedavisinde faydalı sonuçlar vermiştir. Ayrıca tok karnına hazmı kolaylaştırıcı ve bağırsak gazlarını giderici olarak da kullanılır.

Macunun Yapılışı

Yarım kilogram bala, toz haline getirilmiş 50 – 100 gr damla sakızı konulup karıştırılır. Yemeklerden önce birer kaşık yenir.

Derleyen
Şadan Hergüner

KARIŞIK DUYGULAR

Hayat denen şu süreç o kadar garip ki. Karşınıza ne zaman neyin çıkacağı hiç belli olmuyor. Gerçi ben yaşamda hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanırım ama öyle şeyler yaşıyoruz ki, karşılaştığımız olaya “tesadüf” demek zorunda kalıyoruz.
“Neye niyet, neye kısmet” diye bir söz vardır bizim dilimizde. Ne doğru anlamı vardır bu sözün.
Bu tarz olaylar mutlaka sizin de başınıza gelmiştir. Ben çok yaşadım. Örneğin, ilk kez karşılaştığımızda çok sinirlenip, nerdeyse kafasını kırmak istediğim bir insanla sonradan yakın dost olmuşumdur. Ayrıca, radyo programımda yarışma yaparken katılan kişinin işsiz olduğunu ve çalışmak istediğini söylemesi üzerine, büyük bir lokanta zincirinin sahibi dinleyip beni aramış ve o kişiye iş verebileceğini söylemiştir. Bunun gibi pek çok şey yaşamışımdır. Şimdi bunlara tesadüf demek ne kadar doğrudur? Bence bunlar nedenli rastlantılardır. İlahi gücün gerçekleştireceği olaylar bize vesile edilmiştir. Zaten olacak şeylerdir ama bizi de içine almıştır. Haksız mıyım?
Yine böyle bir şey yaşıyorum. Kafam çok karışık. Bu kez olay direk duygularımla ilgili. Biraz korkutucu, biraz heyecan verici, biraz dikkat isteyen bir durum. Hiç beklemediğim anda karşıma çıkan bir konu. Oysa “İyiydim ben böyle. Ne gereği vardı şimdi bunun” diyorum kendime. Sırası mıydı? Hazır alışmışsın kurduğun düzene, ne güzel idare ediyorsun. Kafan rahat. Uykuların kaçmıyor, aklın bir yerlere takılı kalmıyor. “Ne yapıyordur şimdi?” diye düşünmüyorsun birilerini. Kendi başına buyruk yüreğin. Üstünde aşk denen duygunun ağırlığı yok. Ama bak şimdi ne oldu? Aşk denen davetsiz misafir sanki gönül kapından kendini göstermeye başladı. Ah ne arsızdır o. Bir kez gelmişse oraya kadar, yandın demektir. Önemli olan şey, aşkı o kapıya kadar gelmeden önce engellemektir. Geldiyse iş bitmiştir. Sonra böyle kara kara düşünürsün, “Şimdi ne yapacağım” diye. Üstelik nasıl da tesadüf dolu bir durum bu, bilemezsiniz. Sen kalk yeni yazın için araştırma yapacağım diye farklı bir mecraya yönel, çalışma yaparken birden davetsiz misafir olarak çıksın karşına. “Bak ben gelmek istiyorum, aç kapıyı” desin. Anlayacağınız çok zor durumdayım. Kapıyı açsam bir türlü, açmasam başka türlü. O yüzden aklım çok karışık. En iyisi ben biraz düşüneyim. Ama şimdi siz diyeceksiniz ki, “Hiç boşuna düşünme, çünkü bu işler böyledir. Akılla bu işi çözemezsin” ben de buna inanıyorum zaten ama yine de tedbiri elden bırakmamak lazım diyorum. Peki, sizce ne yapmalıyım?

Şadan HERGÜNER

SEVGİLİ OKURLARIM

Bir süredir yeni yazı ekleyemedim. Lütfen kusuruma bakmayın. Blogumda biraz değişiklik yapmakla meşguldüm. Yani blog yeniden yapılandırma aşamasındaydı. Yapım işleri henüz devam ediyor ama araya bir yazı sıkıştırayım istedim. En kısa zamanda yeni yazılarla burada olacağım. Sevgilerimle...

AZ BULUNAN ÖZEL ERKEKLER


Olmaz mı var tabi kadına kadın olduğunu hissettiren erkekler. Sayıları bir dolu olsa keşke. Ama ne yapalım bahtımıza çıkana katlanmak zorundayız dedikçe bu adamları yakalama şansımız azalıyor galiba. O zaman sayıları çok olmayan bu erkekleri bulmak için gözümüzü dört açacağız sevgili hanımlar. Ellerimize birer büyüteç alarak düşeceğiz yollara. Bulduk mu da yapışacağız yakasına. Valla bir kaçırırsanız elinizden, kapanı çok olur. Dikkatli olun. Ne de olsa tüm kadınlar bunların peşinde. O yüzden biraz havalı olurlar. Talep çok ya! Buldunuz mu sıkıca tutun elinizde yani kıymetini bilin diyorum.
Biz kadınlar fazla duygusalız. Aşk meşk bizim için çok önemli. Duygularımızla hareket etmeyi, aklımızla hareket etmeye yeğleriz çoğunlukla. Cefakâr yanımız ağır bastığından mıdır nedir, zor erkeklere bulaşıyoruz çoğunlukla. Neymiş, seviyormuşuz, âşıkmışız falan… Oysa bunlar karın doyurmuyor. Sana köle gibi davranan adamı sevsen ne olur? Derdini çeksen ne olur? Değerini mi bilecek? Öyleyse onlara paydos deme vakti geldi. Atın bunları hayatınızdan ve anlatacağım türden bir tane bulmak için çalışmalara başlayın hemen.
Şimdi bu erkekler genellikle eğitimli, iyi bir aile ortamından gelen, kendini geliştiren, kadına değer veren, kadın gibi ince ruha sahip, düşünceli adamlardır. İnsan kavramı onlar için önemlidir. Kadınsı yanlarıyla barışık olduklarından, kadını iyi anlarlar. Kendisine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkasına ve özellikle kadınlara yapmazlar. Zariftirler, romantik yanları türünün diğer örneklerine oranla fazladır. Kadını toplumun içinde her yönüyle görmek isterler. Ama doğal olarak bu erkeklerle birlikte olacak kadının da kaliteli olması gerekir. Onu taşıyabilecek bir kadın olmalıdır. Tıpkı kaliteli bir kadını taşıyacak erkeğin de kaliteli olması gerektiği gibi.
Onlar iyi bir aşıktırlar. Kadına, kadın olmanın tüm ayrıcalığını yaşatmasını bilirler. Bir kadını etkilemenin yollarını bilir, pek güzel uygularlar. Çünkü onlar, günümüz eğitimli ve kaliteli kadınının gücünü, kontrolünü elinde tutmayı sevdiği kadar ait olduğu erkeğin rüzgârına kapılmak istediğini iyi bilirler. Bu erkekler kadına istediği özgürlüğü verirler, baskıcı olmazlar. Ama asla başıboş bırakmazlar. Zaten kadının istediği de budur. Üzerinde hâkimiyet kurmayacak, ruhunu okşayacak, değerini bilecek fakat her zaman kendine kol kanat gerecek bir erkek ister. Onlar, kadınların sığınacağı en emin limanlardır.
Bu tarz erkekler gözlemlerime göre genelde yakışıklı olur. Çok yakışıklı olmasalar bile bakımlıdırlar. İyi giyinirler. Zevk sahibidirler. Sıra dışı hobileri vardır. Golf oynamak, sörf yapmak gibi! Sosyal hayatları faaldir. Kültür ve sanattan anlarlar. Sinema, tiyatro alışkanlıkları vardır. Sanatçı olanları çoktur. Dernek ve kulüp üyelikleri vardır. Zengin olanları lüks yaşamı sever. Olmayanları ise iyi yaşamak için elinden geleni yapar.
Kesinlikle otur deyince oturan, kalk deyince kalkan erkekler değillerdir. Kişilik sahibi, akıllı, donanımlı adamlardır. Bir kadına kurban olacak yapıları yoktur. Ama sevdikleri kadını baş tacı edecek kadar olgundurlar. Duyarlı bir yanları vardır.
Sürpriz yapmayı, güzel hediyeler almayı, sıra dışı geziler ve tatiller planlamayı iyi bilirler. Kadının mutlu olması, kendini iyi hissetmesi onlar için önemlidir. Bir kadına istediklerini verebilme özelliğine sahip olmak, bu erkeklere kendini iyi ve önemli hissettirir.
Yoğun iş hayatları olsa bile evli olanlar ya da sevgilileriyle birlikte yaşayanlar eve geldiklerinde sofra kurmaya, salata yapmaya yardımcı olurlar. Çocuklarıyla ilgilidirler. İyi bir baba olurlar. Arkadaş ve dostlarıyla ilişkileri sağlamdır. Hayatındaki kadının arkadaşlarına her zaman saygılıdırlar.

Gelelim çapkınlık konusuna. Ne yazık ki bu erkekler çok talep gördükleri için hiç aldatmazlar diyemeyiz. Akılları kayabilir. Çok sadık olanları da vardır, olmayanları da. O yüzden dedim yazımın başında bunlardan bir tane buldunuz mu elinizde tutmayı bileceksiniz. Zaten nadir bulunan varlıklardır. Gözünüzü açmanız gerekir.
Bir erkek size kadın olduğunuzu hissettirip yaşatabiliyorsa siz de ona aynısını yapabilmelisiniz. Yoksa bu adamı uzun süre elinizde tutamayabilirsiniz. Gerçi çapkınlık yapmak, başka kadınları deneyimlemek her erkeğin yaptığı bir şey değildir ama yapanların sayısı da az değildir. Benden söylemesi. İş size kalıyor.

İnsan gibi erkeklerin, insan gibi kadınların çok olacağı bir toplum olmamızı diliyorum, tüm yüreğimle. Lütfen bu değerlerimize sahip çıkalım.


Şadan HERGÜNER
Bugün Sevgililer Günü. Son 15 yıldır ülkemizde, yoğun etkinliklerle kutlanıyor bugün. Kimileri bu sembolik günleri, tüketimi artıran gereksiz günler olarak görüyor. Belki haklılar. Ama bu özel günler de olmasa sevdiklerimizi neredeyse hiç hatırlayamayacağız. Hayat şartları, kaybolan insani değerlerimiz bizi bu hale getirdi. Bence iyi ki bu özel günler var.

14 Şubat, Sevgililer günü. Çok eski bir tarihçesi var. Şimdi burada onu tekrarlamayacağım.
Ben sevginin büyüklüğünü vurgulayacağım. Öyle bir duygu ki, insana kendini iyi hissettiriyor. Sağlıklı, huzurlu, mutlu hissettiriyor. Onu yüreğimizde taşıdıkça insanız. Onunla yücelir, onunla kabımıza sığamayız. Onun sayesinde daha hoşgörülü ve merhametliyiz. Ne mutlu sevgiyi içinde büyütenlere…

Önce kendimizi sevelim. Hatamızla, doğrumuzla, güzelimiz ve çirkinimizle kendimizi sevelim. Kendisini sevmeyen, başkasını da sevemez. Sonra en yakın aile bireylerimizi, dostlarımızı, arkadaşlarımızı, iş arkadaşlarımızı ve herkesi sevelim. Çiçeği, böceği, çevreyi, dünyayı yani aklınıza gelecek her şeyi… İçimizdeki sevgi o kadar çok ve büyük ki, esirgememize neden yok. Her şeyi çıkarsızca sevelim ki, sağlıklı olalım!

Bizi insan yapan en büyük değerlerden olan sevgimizi, paylaşalım,paylaştıkça büyütelim, onunla içimizi temizleyelim. Bunu başarırsak bir bütün oluruz. Güçlüklerin üstesinden geliriz. Ayrımcı değil, tamamlayıcı olmak için sevelim.

Hepinizin Sevgililer günü kutlu olsun.

Şadan HERGÜNER
Size derlediğim bilgilerden bir demet sunuyorum.

Cildiniz pul pul dökülüyor mu?

Cildinizdeki ölü hücreler kötü görünür ve zamanla dökülür. Bunlardan kurtulmak için biraz bakım yapmanız yeterli...
Cildiniz pul pul mu oluyor? Bu gibi durumlarda cildinizin üzerindeki ölü hücreleri nazikçe sürterek temizlemelisiniz. Soyucu uygulamalar cildinizdeki kırışıklıkları gizlemenize ve gidermenize yardımcı olurken, cildinize bir pembelik de verebilir.

Cildinizi ölü hücrelerden arındırmak için bunları yapın!

- Vücudunuzu duşta ya da küvette ıslatın.

- Soyucu özelliği olan sentetik lif, sünger ya da eldiven kullanın.

- Soyucu özelliği olan bir temizleme ürününü süngerin, lifin ya da eldivenin üzerine serpin. Bazı temizleyiciler %25 oranında volkanik taş tozu içerir. Bunlar yağlı cilt için yararlıdır. Buna rağmen aşırı temizleyici kullanımı yağ bezlerinin aşırı üretimine de neden olabilir. Bu nedenle dikkatli ve doğru miktarda uygulamak gerekir.

- Sünger ya da lif kullanarak dairesel hareketlerle cildinizi ovalayın. Cildinizin boyun, yüz gibi hassas bölümlerini ovalarken nazik olun.

- Cildinizi daha sonra düzgünce kurulayın.

- Soyucu ürünler cildinizi kurutabileceği için devamında cildinizi iyice nemlendirdiğinizden emin olun.

- Hafif petrol, lanolin ve mineral yağları içeren nemlendiricileri tercih edin.

- Cildinizi aşırı soymayın. Eğer cildiniz az yağlıysa çatlamalara neden olabilir. Cildi çok aşırı derecede sürtme, soyma kılcal damarların zedelenmesine neden olabilir!

Deniz tuzunun ciltteki sihri

Çok büyük paralar vererek SPA salonlarına gitmenize gerek yok. Güzellik ve ferahlık deniz tuzunda... Doğal malzemelerle peeling ürününüzü kendiniz yapın. Ölü deniz tuzları ve bitki yağlarıyla birlikte özel karışımlar elde ederek, yüzünüze ve bedeninize uygulayabilir, banyonuzda mini bir SPA salonu oluşturabilirsiniz.
Tuzların sayısız yararları ve güzelliğe nasıl katkı sağladığını pek insan bilmiyor. Çok yoğun günlük hayatta, evde zaman ayırıp deniz tuzu kullanarak, maske ve vücut karışımları yapmak biraz zor gibi görünüyor. Ama biraz güzel görünmeye vakit ayırın. Bunun için ölü deniz tuzu ya da kaya tuzu kullanabilirsiniz. Bu tuzlar magnezyum, potasyum, kalsiyum klorit, bromit, demir, manganez ve sülfür bakımından çok zengindirler. Cilt problemlerini çözme ve vücutta birikmiş toksinleri atma gibi sayısız yararları vardır.

Deniz tuzu ile hem yüzünüzü hem de vücudunuzu fırçalayabilirsiniz. Fırçadan sonra mat görüntü cildinizi terk edecek; sıkı bir yapı, ipeksi bir pürüzsüzlük hissedeceksiniz. Bu fırçalamada amaç sadece ölü deri hücrelerini üst cilt tabakasından kaldırmak değil, aynı zamanda cildi beslemek, nemlendirmek ve yatıştırmak gibi çok önemli yararlar söz konusu. İnsanlar büyük paralar vererek, bu yüzden SPA salonlarına gidiyorlar. Ama evinizde de bunu yapabilirsiniz.

Uzak denizlerin içindeki güzellik sırlarını keşfederek farklı bir ten elde edebilirsiniz. Tuzun katıldığı özel maskelerle vücudu fırçalayınca, müthiş bir rahatlık hissedeceksiniz. Uzun bir günün ardından dinlenmek için bir yol mu arıyorsunuz? Banyo suyunuza bir avuç deniz tuzunu atın. Yanına lavanta ve kuru gül yaprakları da ekleyin. Tuzun teni canlandırıcı, arındırıcı gücünü bu suda 20 dakika kaldıktan sonra göreceksiniz.
Ne mutlu sevene ve sevgisini anlatabilene

Sevgili okurlarım, son yıllarda aktif olarak kutlanan sevgililer günü haftasında bu konuya biraz yer vermek istedim. O nedenle hem kendi yaptığım işleri sizlere sunuyorum, hem de sevginin anlatılmasının önemi üzerinde durmaya çalışıyorum.

Bazı insanlar sevgilerini açık etmekten mutluluk duyar. Bazıları içinde saklar, söylemekten çekinir. Kimileri de sevgisini sözle ifade etmekten utanır. Dilinin ucuna gelir yüreğinin sözleri ama söyleyemezler. Üstelik yazıya dökmekten bile rahatsız olurlar.

Ne yanlış bir tutumdur bu. Sevgi sözlerle ifade edildiğinde anlam bulur. Karşısındakine farklı bir haz verir. Sadece eylemlerle sevgi anlatılamaz. Sözlerle takviye ister. Jestlerle detaylanır. Sevdiğiniz insan, siz tam anlatmazsanız nasıl bu sevginin varlığına emin olabilir ki? Kendini seviliyor hissedebilir ki!

İşte bu nedenlerle sevdiklerinize sevginizi sözlerinizle anlatın. Hareketlerinizle, jestlerinizle hatta sürprizlerinizle taçlandırın. İçinizde tutmayın. O biriken sevgi gün gelir sizi, gerektiğinde ifade etmediğiniz için çok üzebilir. Ya sevdiğinizi elinizden kaçırırsınız, ya da o bu dünyadan göçtüğünde “Keşke onu ne kadar çok sevdiğimi söyleseydim.” Diyebilirsiniz. İçinizde açılacak bu yaralara izin vermeyin. Anne ve babalarınıza, eş ve sevgililerinize, çocuklarınıza, dostlarınıza, yakın akrabalarınıza sevginizi dile getirin. İster sözle, ister yazıyla ama mutlaka söyleyin.

Hayat sevdikçe, paylaştıkça güzeldir. Sevgi ise anlattıkça, paylaştıkça büyür. Hiç sevgisiz kalmamanız dileğiyle.

Şadan HERGÜNER
Düğün ve Nişan albümlerini süsleyecek en güzel hediye

“Evlilik kararı” en önemli dönüm noktalarından biridir. Her çift, mutlu bir birliktelik için evliliğe adım atar. İşte o anı birbirinden güzel fotoğraflar ve kamera çekimiyle görüntülerken bir ANI yazısıyla da ölümsüzleştirmek istemez misiniz?

O andan, geleceğe; torunlarınıza kadar uzanacak bir ANI yazısı…
Nişan ve Düğün albümünüzdeki her fotoğrafın altında yer alacak özel an yazıları…
Gelin ve damadın, nişan ve düğün gününde yaşadıkları her anın, fotoğraflar, kamera çekimi ve anı yazılarıyla sonsuzluğa aktarılması…

Fotoğraf Albümlerinizin ilk sayfasında yer alacak nişan ve düğün günü ANI yazısı, size bir ayrıcalık yaratırken, geleceğe giden ölümsüz bir köprü olacaktır.

En özel günlerinizden olan düğün gününüz ve töreniniz en özel anlatımla, Yazar ve İletişim Uzmanı Şadan HERGÜNER tarafından kaleme alınmaktadır.

sadanherguner@gmail.com
14 Şubat Sevgililer Günü için işte şık bir hediye.

Nişanlanacak veya evlenecek çocuğunuza, onun için hissettiklerinizi, düşünce ve dileklerinizi, paylaştığınız sevinçli, hüzünlü anılarınızı “Anı Yazısı” haline getirterek özel bir sürpriz yapabilirsiniz. Hatta tören anında bunun sesli olarak sunumunu yaptırabilirsiniz.

Nişanlınız ya da eşiniz olacak kişi için, duygu ve düşüncelerinizi, sizin için önemini, sevginizi “Anı Yazısı” olarak kaleme aldırıp, kendisine hediye edebilirsiniz. Dilerseniz tören sırasında sesli sunumunu yaptırarak faklı bir jest yapmış olabilirsiniz.

Çocuklarınızın mezuniyet törenleri, doğum günleri, sünnet düğünleri için özel yazılar hazırlatabilirsiniz. Fotoğraf albümlerindeki harika kareler için, harika cümleler yazdırabilirsiniz. Görsel kayıtlarınız için yazılan metinlerin sesli sunumlarını yaptırabilirsiniz. Özel slayt gösterileri için yazılar hazırlatabilirsiniz.

14 Şubat Sevgililer Gününde, evlilik yıldönümlerinizde, sevgiliniz veya eşiniz için duygularınızı, sevginizi anlatan “Anı Yazısı” ile ona çok özel bir hediye sunabilirsiniz. Bu yazıları özel fotoğraflarla süsleyen bir dosya ya da albüm haline getirebilirsiniz.
Kendi hayatınızdan sevdiklerinize kalmasını istediğiniz yaşam kesitlerinizi, deneyimlerinizi, en özel anılarınızı “Anı Yazısı” olarak hazırlatıp, sevdiklerinize bırakabilirsiniz. Bunlar için özel fotoğraf albümleri yaptırabilir, anı yazılarınızla birlikte sevdiklerinize hediye edebilirsiniz.

En özel anılarınız, duygu ve düşünceleriniz, sevdiklerinize söylemek istediğiniz her şey, Yazar ve İletişim Uzmanı Şadan HERGÜNER tarafından kaleme alınmaktadır. Profesyonel sunucu da olan Ş. HERGÜNER, dilerseniz sesli sunumlarınızı da yapmaktadır.

İLETİŞİM: sadanherguner@gmail.com
Bebekler, dünyanın en temiz ve güzel yaratılmış varlıları. Ne büyük istek ve sevgiyle getiriyor anne, babalar onları dünyaya. Kimisi çok uzun süre bekleniyor gelsin diye, kimisi sürpriz yapıp habersizce geliveriyor, kimisi de hesaplı kitaplı açıyor gözlerini dünyaya. Nasıl gelirlerse gelsinler, nurları ve güzellikleriyle pırıltılar saçıyorlar sevenlerinin yüreklerine. İlk ağlayışları, ilk bebek kokuları, ilk yıkanmaları, anne ve babalarının ilk kez kollarında oluşları… Hepsi ayrı bir anı. Onlara dünyaya gelişlerinde yardım eden doktorları, hemşireleri ve doğdukları sağlık kuruluşu.
İşte bu çok özel anları İletişim Uzmanı ve Yazar Şadan HERGÜNER”, yıllar sonrasına uzanacak bir “HOŞ GELDİN ANISI” yazısıyla kaleme alıyor.

ÖRNEK ANI YAZISI

SEVGİLİ DOĞA HOŞGELDİN

Işığınla, bereketinle, güzelliğinle hoş geldin Doğa bebek dünyamıza, ailene. Anneciğin ve babacığın çok beklemişler seni. Umut etmişler, dilemişler ve sonunda almışlar sana kavuşacakları haberini…

Ailen için sabırsızlıkla geçen sürecin sonunda …….. …..hastanesinde, 6 Ağustos 2009 sabahında saat 08.30 da doktor ….. …… anneciğinin karnından alıp, verdi seni Zeynep hemşirenin kucağına. Yıkadılar, giydirdiler seni ve 405 numaralı odada özlemle bekleyen anneciğinin kollarına bıraktılar. Babacığın da sabırsızlandı o an seni kucağına almak için. Paylaşılamadın Doğa bebek.

Sen dünyaya gelmeden 15 gün önce tanıştım ben annenle. Onunla birlikte ben de seslendim sana annenin karnındayken. “ Az kaldı Doğa bebek geliyorsun aramıza şimdiden çok seviyoruz seni.” Dedim. Minik bir tekmeyle cevap verdin bana, sanki duymuş gibi.

Güneşli bir Ağustos sabahına kendi güneşinle doğdun Doğa’cık. Sana verilen isim gibi bereketli, anaç olman dilekleriyle doğdun. Doğa Ana gibi her zaman taze, verimli ve sürekli olman istekleriyle geldin. Adın gibi bereketin de bol olsun. Burcunun yıldızı Güneş her zaman dünyana sıcacık doğsun. Aslan burcunun özelliklerinden liderlik sana hep yaraşır olsun.

İlk bebek kokunu içlerine, yüreklerine çeken anneciğin ve babacığına hayırlı evlat olman dileklerimle yazdım bu hoş geldin yazısını sana. İlk doğduğun günden geleceğine uzanmasını ve hep anımsanmasını dileyerek yazdım.

Doğa bebek, bahtın ve şansın hep açık, yüzün güler olsun. Şu anda etrafına saçtığın pırıltın, her zaman yanında olsun. Özün sözün bir, sevenin çok olsun.

Hoş geldin Doğa bebek, hoş geldin aramıza.

Şadan HERGÜNER – İletişim Uzmanı ve Yazar
sadanherguner@gmail.com

AKILLI İNSAN OLMANIN FARKI

Sevgili Okurlarım,

Harika bir fıkrayı sizinle paylaşacağım önce. Ardından yorumumu ekleyeceğim. Umarım keyifle okursunuz.

EİNSTEİN VE ŞÖFÖRÜ

Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;

"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda
oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte
bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar... O halde
bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş,ben de
arka sırada seni dinlerim." Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine
oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir
fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:

"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam
etmiş:
"Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu,
göreceksiniz, o bile cevaplayacak."

Netice: AKILLI İNSANLAR, AKILLI İNSANLARLA ÇALIŞIR....

Bunu okurken hem çok güldüm, hem de netice kısmına bayıldım. Zaten deli cesareti, akıllı insanlarda bulunur. Fıkradaki ince zekaya, cesarete hayran kalmamak mümkün değil. Tabi kendine güven duygusunu da. Bence akıllı insanlarla çalışmak, arkadaş olmak her zaman kazançlıdır.

Ne yazık ki, bazı işverenler bunun değerini bilememekte. Paradan kaçıp, akıllı ve iş bitirici insanları değil de ucuz iş gücünü tercih etmakte. Ama farkında olmadan kaybetmekteler.

Akıllı insanlardan zarar gelmez. Aksine fayda sağlarlar. Başımıza ne gelirse akılsız, cahil olanlardan gelir. Umarım, akıllı insanlardan korkanlar da bunu iyice anlayabilirler.

Şadan HERGÜNER

NASIL BU HALE GELDİK?

Ülke ve millet olarak zor bir süreç yaşıyoruz. Alım gücümüz kalmadı. İşsizlik aldı başını gidiyor. İnsanlar sokaklarda aç, yersiz yurtsuz dolaşıyor. Gittikçe fakirleşiyoruz. Yeni iş imkanları yok. İş yerleri kapanıyor. Hırsızlıklar çoğaldı, çalıp çırpmalar, hile hurdalar, yolunu bulup haksız kazanmalar son hız devam. Ülkenin her yerinde kargaşa, kavga, terör, direniş ve hak arama savaşları var. Verilen haklar alınıyor, “Al sana bu kadar yeter, istemezsen başkası buna da razı” deniliyor.

Olan namusuyla, alın teriyle, hakkıyla yaşamak isteyen insanlara oluyor. Onlar çalmadan, kimseye zarar vermeden, onuruyla çalışmak ve yaşamak istiyor. Onlara zaten aileden büyük miraslar kalmamış, emekleriyle bir şeyler kazanmışlar. Ya okumuşlar ya da alaylı olarak meslek sahibi olmuşlar. Çalışmış, çabalamışlar. Peki, şimdi ne oluyor? Çoğu işsiz, ya da iş yerini kapamış, elinde avucunda olanı kaybediyor. Aileler dağılıyor, canlar acıyor, çocuklar ağlıyor.

Sokaklar, caddeler ar namus bilmez insanlarla dolup taşıyor. Kadın ve çocuk tüccarları, her sektörün mafyası, cinsel sapıklar etrafta cirit atıyor. İnsanlar kime güveneceğini şaşırmış durumda.

İşte Türkiye’nin hali! Bazı kesimler ne kadar görmezden gelse de vaziyet bu…
Ve her ne kadar başka olaylarla gündem değiştirilse de Türkiye gerçeği bu…

Benim üzüldüğüm konu çoğumuzun içinde olduğu vurdumduymazlık. Sanki bunlar bizim başımıza gelemezmiş gibi umurumuzda değil. Yardımlaşmayı unuttuk. El uzatmayı unuttuk. Yere düşeni kaldırmayı unuttuk. Hatta üzerine basmaya başladık. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözünü düstur ettik.

Biz böyle değildik. Artık silkinip, kendimize gelme zamanı. Bizi bu hale getiren her güce, her zihniyete ve her niyete “HAYIR” deme zamanı. Lütfen gücü yetenler, yetmeyenlere sahip çıksın. Lütfen parası olanlar, olmayanlara yardım etsin. Lütfen bilgisi olanlar, bilmeyenlere öğretsin. Aslımıza dönelim. Yardımlaşmaya olan inancımızı güçlendirelim. Biz istersek ailemizi, çevremizi hatta ülkemizi yeniden refaha çıkarabiliriz. Bu güç damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. O halde niye hala duruyoruz?


Şadan HERGÜNER

ŞİFA DEPOSU: PANCAR

Son günlerde haber bültenlerinde bile faydasından söz edilen pancar hakkında derlediğim bilgileri sizlerle paylaşacağım. Çünkü ben de kullanıyor ve sonuç alıyorum. Sizler de denemelisiniz.

Kırmızı pancarın faydaları.

Yumrularından sebze olarak faydalanılan kırmızı pancarın anavatanı Akdeniz bölgesidir.
A, B, C vitaminleri,fosfor, demir, magnezyum, potasyum, çinko, kalsiyum içerir. Pancarın yaprakları da vitamin ve mineraller bakımından zengindir.
Kırmızı rengini veren pigmentler kansere karşı savaşta etkilidir. Kansere karşı etkisi olan doğal kırmızı pigmentler yüksek oranda yer alır.

Kalp sağlığını korur.
Hipertansiyonu önlemek için pancar suyu tüketilebilir.
Kırmızı pancar suyu kan basıncını düşürücü etkiye sahiptir. Günde bir bardak kırmızı pancar suyu içmek yüksek tansiyonunun düşürür.
Zengin folik asit ve betain oranına sahiptir.
Karaciğeri korur.
Böbrekleri çalıştırır.
İştah açıcı etkisi vardır.
Demir eksikliği olanların pancar suyu içmesi tavsiye edilir.

PANCARIN İnsan vücuduna mucize etkileri

Kırmızı pancar alyuvarların oluşmasında rol oynar. Kırmızı pancarın suyu en güçlü kan düzelticilerden biridir. Havuç suyuyla yarı yarıya karıştırılan kırmızı pancar suyu, günde 400 gr. içildiğinde alyuvarların sayısını kısa zamanda yükseltir.
Damarlarda toplanan mineral kalsiyumu en iyi eritebilen de yine pancar suyudur. Zerdeçal, mürrisafi veya tarçınla pişirilmiş kırmızı pancar, karaciğer ve dalaktaki tıkanıkları açar. Böbrek ve safrakesesi temizler.
Pişirilmiş ve ezilmiş kırmızı pancar şişliklere sarılırsa, şişlikleri indirir.
Kırmızı pancar suyu içmek, rahmin fibromlarını ve miyomları ile göz perdelerini eritir, yüksek kan şekerini ve tansiyonu indirir.
Prostat, verem ve sinir hastalıklarında faydalıdır.
Ilık pancar suyu kulağa damlatılırsa, ağrısını keser ve iltihaplanmayı durdurur.
Kafa derisine sürülürse kepeğe karşı çok iyi gelir.
Mide ve bağırsak üzerinde olumlu etkisi vardır.
Kemik zafiyeti olanlara çok fayda verir.
Karaciğer hastalıklarına karşı koruyan özelliği ile tanınır ve karaciğerin düzenli çalışmasını sağlar. B vitaminleri ve fosfor ile sinirleri yatıştırır.
İçinde bulundurduğu radyoaktif madde ile vücudu şeker hastalığına, vereme ve kansere karşı koruyor.
Almanya’da Dr. Sigmund Schmidt ve Macaristan’da Dr. Ferenczi bu bitkiyi lösemi ve kanserde önleyici ve tedavi edici olarak kullanmaktadırlar.

Nasıl tüketilir?

Kırmızı pancar Avrupa’da yemeği yapılan bir sebze, yurdumuzda turşusu meşhur. Salata olarak tüketmeyi alışkanlık haline getirirseniz aslında en faydalısı bu! Ancak, çeşni vermek için salata içine katılan baharat ve fabrikasyon sirke gibi yoğun asitli soslar pancarın sindirimini güçleştirir, bu yüzden salatanıza biraz sızma zeytinyağı, biraz limon ve doğal kaya tuzu ile hafif bir sos hazırlayabilirsiniz. Limon yerine doğal nar ekşisi veya organik turunç ekşisi ya da evde yapılmış elma veya vişne sirkesi de kullanabilirsiniz. Özellikle vişne sirkesi ile harika oluyor…
Maydanoz ve kereviz yaprakları kırmızı pancarın faydasını arttırıyor.
Kırmızı pancar kaynatılıp içilirse idrar söküyor, mide ekşimesini ve mide ağrısını gideriyor. Kan yapıyor, karaciğere de faydalı oluyor. Yapraklarını da taze olarak yiyebilirsiniz, salatalarınıza katabilirsiniz.
Kırmızı pancar suyu, karalahana, ıspanak, havuç veya semizotu suyuyla karıştırılabilir.
Kırmızı pancar suyunu içerken 30-50gr’dan başlayarak 400 grama kadar çıkmak mümkündür. İlk önce 50gr. kırmızı pancar, 150gr. havuç suyuyla karıştırılır, sonra 75gr. kırmızı pancar, 125 gr. havuç suyu, sonra 100gr. kırmızı pancar, 100gr. havuç suyu, sonra da saf kırmızı pancar, su ile karıştırılarak içilir

Dikkat şeker hastası olanlara zararlı!

Bu kadar olumlu etkisinin yanında şeker pancarının sakıncalı olduğu durumlar da var! Şeker hastalığına karşı koruyor ancak şeker hastası olanlara içerdiği yüksek şeker miktarından dolayı zararlı. Şeker hastaları kırmızı pancarı tüketmemeli!
Yüksek tansiyonu olanlar az miktarda tüketmelidir.


Kaynaklar:
Gerçek Tıp/ Dr. Aidin Salih .
Türkiye’de Bitkiler İle Tedavi/ Prof. Dr. Turhan Baytop
Şifalı Bitkiler/ Prof. Dr. Ahmet Maranki
Bitkisel Protein İle Dengeli Beslenme/ Müheyya İzer
İksir-i şifa/ Halit Özgülen
Doğal Tedavi Yöntemi/ D. Ulvi Türkmenoğlu

Derleyen
Şadan Hergüner
 
Gezergen Tasarım by Gezergen Blog