Hayat denen şu süreç o kadar garip ki. Karşınıza ne zaman neyin çıkacağı hiç belli olmuyor. Gerçi ben yaşamda hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanırım ama öyle şeyler yaşıyoruz ki, karşılaştığımız olaya “tesadüf” demek zorunda kalıyoruz.
“Neye niyet, neye kısmet” diye bir söz vardır bizim dilimizde. Ne doğru anlamı vardır bu sözün.
Bu tarz olaylar mutlaka sizin de başınıza gelmiştir. Ben çok yaşadım. Örneğin, ilk kez karşılaştığımızda çok sinirlenip, nerdeyse kafasını kırmak istediğim bir insanla sonradan yakın dost olmuşumdur. Ayrıca, radyo programımda yarışma yaparken katılan kişinin işsiz olduğunu ve çalışmak istediğini söylemesi üzerine, büyük bir lokanta zincirinin sahibi dinleyip beni aramış ve o kişiye iş verebileceğini söylemiştir. Bunun gibi pek çok şey yaşamışımdır. Şimdi bunlara tesadüf demek ne kadar doğrudur? Bence bunlar nedenli rastlantılardır. İlahi gücün gerçekleştireceği olaylar bize vesile edilmiştir. Zaten olacak şeylerdir ama bizi de içine almıştır. Haksız mıyım?
Yine böyle bir şey yaşıyorum. Kafam çok karışık. Bu kez olay direk duygularımla ilgili. Biraz korkutucu, biraz heyecan verici, biraz dikkat isteyen bir durum. Hiç beklemediğim anda karşıma çıkan bir konu. Oysa “İyiydim ben böyle. Ne gereği vardı şimdi bunun” diyorum kendime. Sırası mıydı? Hazır alışmışsın kurduğun düzene, ne güzel idare ediyorsun. Kafan rahat. Uykuların kaçmıyor, aklın bir yerlere takılı kalmıyor. “Ne yapıyordur şimdi?” diye düşünmüyorsun birilerini. Kendi başına buyruk yüreğin. Üstünde aşk denen duygunun ağırlığı yok. Ama bak şimdi ne oldu? Aşk denen davetsiz misafir sanki gönül kapından kendini göstermeye başladı. Ah ne arsızdır o. Bir kez gelmişse oraya kadar, yandın demektir. Önemli olan şey, aşkı o kapıya kadar gelmeden önce engellemektir. Geldiyse iş bitmiştir. Sonra böyle kara kara düşünürsün, “Şimdi ne yapacağım” diye. Üstelik nasıl da tesadüf dolu bir durum bu, bilemezsiniz. Sen kalk yeni yazın için araştırma yapacağım diye farklı bir mecraya yönel, çalışma yaparken birden davetsiz misafir olarak çıksın karşına. “Bak ben gelmek istiyorum, aç kapıyı” desin. Anlayacağınız çok zor durumdayım. Kapıyı açsam bir türlü, açmasam başka türlü. O yüzden aklım çok karışık. En iyisi ben biraz düşüneyim. Ama şimdi siz diyeceksiniz ki, “Hiç boşuna düşünme, çünkü bu işler böyledir. Akılla bu işi çözemezsin” ben de buna inanıyorum zaten ama yine de tedbiri elden bırakmamak lazım diyorum. Peki, sizce ne yapmalıyım?

Şadan HERGÜNER