İçi sıkılıyordu. Anlayamadığı bir duygu içini burkuyordu. En iyisi ona gitmekti. O yardımcı olabilirdi. Telefon açtı kâhine. "İmkânsız, tam çıkmak üzereydim." Dedi kâhin. "Lütfen" dedi, kadın, kendisini kıramayacağını düşünerek... Çok zengindi kadın, ülkenin en zenginlerinden. Doğaüstü güçlere inanırdı ve kâhinin müdavimlerindendi... Tabii ki kâhin böyle iyi bir müşterisini kıramamıştı.

Karşılıklı oturuyorlardı. Önlerindeki suya baktı kâhin, Kaşları çatıldı, gözbebekleri büyüdü, alt dudağı düştü, kafasını kaldırıp ona baktı "çok üzgünüm" dedi, durakladı, belli ki söylemek istemiyordu.
"Ne?" dedi kadın ısrarla ve kâhin söyledi: "Suda yarını göremiyorum..."

Yıkılmıştı kadın. Medyum bugüne kadar hiç yanılmamıştı. Yarın olmadığına göre bu gece ölecekti. Ne yapmalıydı? Evine gitti, vasiyetini yazdı, biraz televizyon izledi. Uykusu gelmişti. Son gecesiydi ve ne yapacağını bilmiyordu. En iyisi uyumaktı. Böylece ölürken hiçbir şey hissetmezdi.

Yatağına uzandı, gözlerini kapattı ve... Derin bir uykuya daldı. Uyandığında güneş yeni doğmuştu,  kuş sesleri geliyordu. "Cennette miyim?" diye düşündü. Her şey gece bıraktığı gibiydi. Kalktı, sabahlığını giydi, salona indi, her şey normal gözüküyordu kâhin bu kez yanılmış mıydı acaba? Masanın üstündeki gazeteye gözü ilişti… Manşette şöyle yazıyordu:
"Ünlü Kâhin öldü.”


Kendi hayatın hakkında bir kararınız yoksa başkalarının vardır. Bu yazı bana bir e-posta ile geldi. Sizlerle paylaşmak istedim. Gerçekten çoğumuz kendi hayatımız için karar vermekten korkuyor ve yanlış yapıyoruz. Başkalarının dediklerine ya da doğrularına göre yaşamayı seçiyoruz. Belki de bunu daha kolay buluyoruz. Oysa bu hayat bize verilmiş büyük bir nimettir. Onu seçimlerimiz yani kararlarımızla biz yaşamalıyız, başkaları değil. Çünkü verilen hayatın tekrarı yok. Sevgiyle kalın.                                      

Şadan Hergüner