Tolstoy’a, “Nasıl mutlu olursunuz?” diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
“Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarıma ise hiç üzülmeyerek

Oysa bizler mutluluğu, sahip olmak için uğraş verdiğimiz şeylere bağlayarak beklemez miyiz?
“İstediğim gibi bir ev aldığımda çok mutlu olacağım.”
“Kırmızı bir arabam olunca mutluluktan havalara uçacağım.”
“Bir çocuğumuz olunca mutluluğu yakalayacağız.”
Sadece bu örnekler bile mutlu olmayı, beklentilere bağladığımızı gösteriyor. O nedenle bir türlü kendimizi mutlu hissedemiyoruz. Mutsuz olmaktan dert yanıyoruz.

Yaşam herkese aynı vericilikte olmuyor. Kiminin parası çok, kiminin yok. Kiminin güzel bir ailesi var, kimi hayata başlarken daha anne veya babadan yoksun. Kimine gümüş tepsilerle olanaklar sunulurken, kimi her şeyi tırnaklarıyla kazıyarak elde ediyor.

Peki, bizler nasıl mutlu olacağız? Bence Tolstoy’un yaptığı gibi…
Elimizdekinin değerini bilerek, sahip olamadıklarımıza üzülmeyerek! Çünkü hayat, elimizde olmayanlara hayıflanıp, üzülecek kadar uzun değil.
Mutluluğu sadece beklentilere bağlamayarak, şükretmemiz gereken pek çok şeye sahip olduğumuzu fark ederek mutlu olacağız.

Ölümcül bir hastalığımız yoksa, aç ve açıkta değilsek, aile bireylerimiz bizimleyse şükretmemiz gerekmez mi? Varsın büyük bir bolluk içinde olmayalım. Olanla yetinmeyi ve mutlu olmayı bilelim. Aksi halde hiçbir zaman mutlu olamayız. Çünkü insanın ihtiyaçları sonsuzdur. Her sahip olunandan sonra yeni bir istek daha çıkar ortaya. Mutluluğu bunlara bağlamak doğru olmaz.

Hayatımızda sahip olduğumuz ne varsa, ona önem verelim, bize yaşattığı her duyguya minnet duyalım. Olmayanın yasını tutmak yerine, olanın varlığında huzur bulalım. Ve karşılık beklemeden sevelim. Seven yürekler çevresine olumlu enerji yayarlar. Sıcak bir gülümseme, sevgiyle yaklaşma, anlayışlı ve hoşgörülü olma bizi çevremize sevdirir. Sevilen insan olmak bizi mutlu etmez mi?

Şadan HERGÜNER